Yunus Yeşil Kimdir?
8 Ekim 1997’de Türkiye’nin Ankara ilinde doğdum. Ebevenylerimin ayrılması ile 10 yaşında annemle Bayburt iline taşındık ve yeni bir hayata başladık.
Taşınmamızla aynı zamanlara denk gelen bir olay oldu. Her çocuk gibi çizgi film düşkünü olsam da bunu ileriye taşıyıp doğaüstü güçlerin gerçekliğini sorgulamaya ve araştırmalar yapmaya başladım. Madem din adamlarının bahsettiği mucizeler vardı, neden kimse yapamıyordu?
Metafizik yolculuğu:
Parapsikoloji adı verilen bir disiplin ile tanıştım. Telekinezi, telepati ve astral seyahat gibi güçler bu ismin altında değerlendiriliyordu. Bir forum sitesine üye olarak sorular sormaya, insanlarla konuşmaya, fikir alışverişi yapmaya ve doğaüstü güç pratiği yapmaya başladım. Öyle ki tüm vaktimi buna ayırıyordum, okulda düşünmeye ve yeni teknikler geliştirmeye çalışıyordum.
Asıl ilgi alanım telekinezi idi. Çok az çalışma yapar, çoğunlukla okur ve mantığını kavramaya çalışırdım. Telekinezi ile ampülün voltajını düşürmek, iğnenin üzerindeki kağıdı çevirmek, kapıyı kapatmak gibi şeyler yaptım. Bunlar yeterli değildi. Daha fazlasını yapmak istiyordum.. tanrı olmak istiyordum.
Naruto animesinde sıradışı yeteneği ile ilgimi çeken bir karakter vardı: Obito. Bedeninin istediği yerini farklı bir boyuta gönderek kendisini soyutlaştırabiliyordu. İşte bu! Kimsenin zarar veremeceği, istediği yere kolayca girebilecek, bulunmasının imkansız olduğu yerlerde saklanabilecek bir tanrı!
Her fırsatta elimi maddelerin üzerine koyuyordum. Elimde enerji toplayıp soyutlaşmaya ve tüm maddelerin içinden geçmeye çalışıyordum. Saçmalık! Nasıl yapılacağını bile tam olarak bilmiyordum ki. Benden önce kimsenin yapmadığı bir şey için uğraşıyor, yol gösterecek kimsenin olmadığı bir hayal uğruna çabalıyordum. Evet, imkansız bir hayale kapılmıştım ama asla bunun imkansız olduğunu düşünmemiştim.
Uzun bir süre devam etsem de nihayet pes etmiştim. Dışarıdan bakan birisi için basit gibi görünse de böyle bir sonuç basit değildi. Tüm geleceğimi bu yeteneğe göre planlamıştım, dünyayı yönetmemin tek yolu buydu. Ama bütün umutlarım tükendi ve sıradan bir insan olarak hayatıma devam etme gerçeği ile yüzleştim. Oldukça acı vericiydi, büyük bir kısmını atlatmış olsam da bu satırları yazarken eski hayalimin kırıntılarının içimde olduğunu hala hissedebiliyorum.
Parapsikoloji ile ilgili kendime uyarladığım her şeyi forum sitesinde paylaşıyordum. Ama teknoloji gelişmişti ve insanlar YouTube’da video paylaşıyordu. Üstelik yaptıkları şey insanları kandırmaktı. Sahte videolarla psişik güçlere sahip olduklarını gösteriyor, yanlış bilgiler veriyorlardı. (Artık doğru ve yanlış olarak ayrım yapmıyorum).
Video çekmeye başladım. Asosyal ve içine kapanık birisi için yaptığım şey oldukça cesaret vericiydi. Heyecandan titreyerek konuşuyor, insanların benimle dalga geçme ihtimalini aklımdan çıkaramıyordum. Kendi sesimi dinlemeye tahammül edemediğim için video montajını yapmaya katlanamıyor, çektiğim 30 dakikalık videoları olduğu gibi yüklüyordum.
İnsanlara duymak istediklerini değil, kendi bildiğim doğruları anlattığım için herkes tarafından sevilmiyordum. Ama beklediğim gibi olmadı, insanlar dış görünüşümle dalga geçmedi. Bu benim için büyük bir adımdı. Hala sosyal aktivitelerde bulunmayan bir asosyaldim ama aynı zamanda binlerce kişiyle konuşan en sosyal kişiydim. Gerçekten, sosyal ve asosyal neydi?
Anlatacaklarım bitiyordu. Sonsuza kadar yeni teknik oluşturup anlatamazdım. Sıkılmıştım. Üstelik ben fakirdim. Video çekmeye para kazanmak için başlamadım. Hatta 1 yıl boyunca her gün video atmamın sebebi insanlara rehberlik etmek ve konuşmayı seviyor oluşumdu. Yine de para önemliydi ve videolardan para kazanamıyordum. Bende kanalımı sattım. Birkaç kez. Her seferinde anlatmaya yeniden başlıyordum ama bunu uzun süre devam ettiremedim. Okul öğretmeni olmaya uygun olmadığımı o zaman anladım, aynı şeyi 10 sınıfa tekrar edecek psikolojiye sahip değildim.
Anlatmayı son kez bıraktığımda artık parapsikolojiye inanmıyordum. Sebebi de dinlere inanmayı bırakmamdı. Telekinezi ile yaptıklarımı düşündüm. Belki de halüsinasyon görmüşümdür, emin olmam mümkün değil.
İnanmadığım şeyleri insanlara anlatamazdım, her şeyin sonu gelmişti. Bu düşüncemi takipçilerimle paylaştığımda kendilerinin inanmaya devam edeceğini ama benim inanmamamın sorun olmadığını söylediler. Üstelik anlatmaya devam etmemi istiyorlardı. İnanmasam bile bilgim vardı ve onlara göre en mantıklı anlatan kişi bendim. Hatta bazıları parapsikoloji anlatmamın şart olmadığını, beni ben olduğum için takip ettiklerini söylemişti. Oldukça duygulandırıcı ve mutlu edici bir şeydi bu.
Uzun bir ara verdim. Metafiziğe inanmıyordum ama materyalizm de çok sıkıcıydı. Ya metafizik aslında metafizik değilse ve gerçekten kimsenin keşfetmediği üstün özellikler maddecilikle açıklanabilirse? Oturdum ve daha önce bildiğim ve düşündüğüm her şeyi baştan sona kadar tekrar değerlendirdim. Evet, anlatmaya devam edecektim ama evrensel şekilde! Yine şüpheyle yaklaşacak, gerekirse doğru olmadığını düşünecektik. Ama sevdiğimiz konuyla ilgilenmeyi bırakmayacaktık.
Günümüz. Video çekme konusunda hala karararsız olsam da yazı yazmanın daha uygun olacağına karar verdim. Bunu yaparken Türkçe ile yetinmeyip diğer dillere çeviri yaptıracağım. Daha önce global kültürle etkileşime girmemiştim, bu güzel bir deneyim olabilir.
Doğaüstü konularda doğru ve yanlış ayrımı yapmıyorum artık. Hatta kendime göre düzenlemiyorum bile. Bildiklerimi herkesin anlayabileceği, akıllarda şüphe bırakmayacak şekilde öğretiyorum. Gerçekliği konusunda değil tabii, konuyla ilgili bilgiler hakkındaki şüpheleri gideriyorum.
Para.. insanların umuduyla oynayıp onlardan binlerce dolar kazanma gibi bir düşüncem yok. Bilgilenmelerini sağlayacak bilgiler sunar ve gösterdiğim reklamlarla yeterli miktarı kazanırım. Ülkemde döviz çok değerli olduğu için birkaç bin yurtdışı trafik kazanmak bile benim için yeterli. Peki sonra? Maddi olarak rahatladığımda en çok istediğim şeyi yapacağım:
Deniz kenarındaki bir sahil kasabına yerleşeceğim. Tüm gün içip eski filozoflara söveceğim. Hayatımı ayyaş gibi yaşayacağım. Bu sayede felsefi düşüncelerimi tüm insanlığa armağan edebilirim.
Genel yaşam:
Zeki bir insan olduğumu düşünmüyorum hatta çoğu zaman anlama zorluğu çeken birisi oldum. Bir şeyi dayatılan ezberlerle öğrenemiyordum. En basit şeyi öğrenmek için bile ortaya çıkış anına dek tüm ayrıntılarını incelemeliydim. Bu okulda veya başka bir yerde yapılmıyordu. İlgimi çeken konuları kendi çabamla araştırarak öğreniyordum. Haliyle okul başarım da pek iyi sayılmazdı.
12 yaşında Raven Hart’ın vampir serisi ile tanıştıktan sonra kitap okumaya yoğunlaştım. Uyandığımda kitap okumaya başlar ve gece olduğunda kitabı bitirirdim. Her gün bir kitap bitiriyordum, okulda bile. Öğretmenler beni kendi halime bıraksın diye çeşitli delilikler yaparak özgürlüğüme kavuşmuştum. Derste anlatılanları dinlemek yerine arka sırada kitap okuyordum.
Bazen farklı kitaplar okuyordum ama ilgimi çeken şey tarihti. Ders kitabını okumamış olmama rağmen en iyi dersim de oydu. Ondan da sıkıldım. Geçmişin kasvetine artık daha fazla dayanamazdım. Öğrendiklerimi zihnimin arka bahçesine atarak tarih bilgimi unutmayı başardım.
İlerleyen yıllarda ansksiyeteden dolayı kitap okuma alışkanlığımı bırakmak zorunda kaldım. Bir sayfayı yarım saatte okumak hiç zevkli değildi. Hastalığımdan dolayı 1 yıl evden çıkamadım. Şehir içine çıkabilmeyi başarsamda hala şehir dışına çıkamıyorum. Açıkçası iyileşmek için pek çaba sarfetmiyorum çünkü hastalık bana çok büyük bir şey kazandırmıştı.. evet, Felsefe!
Felsefe:
Ne zaman düşünmeye ve sorgulamaya başladığımı hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey ortaokuldayken filozof olmak istediğimdi. Türkçe öğretmenim büyüyünce ne olmak istiyorsunuz diye sorduğunda “Filozof olmak istiyorum” cevabını vermiştim. Sanırım yine izlediğim bir filmin etkisinde kalmıştım.
Son yıllara kadar hiç felsefe kitabı okumadım çünkü çok sıkıcıydı. Geçmişte yaşamış fosillerin çağ dışı düşüncelerini okumanın ne anlamı vardı ki, üstelik anlatımlar hiç zevkli değildi. Ama düşünmek zevkliydi, belki de dünyada zevk aldığım tek şey buydu.
Ömer en yakın arkadaşımdı. Daha doğrusu tek arkadaşım. Onunla dağın yamacına tarmanıp sohbet ederdik. Sanırım felsefeye onun sayesinde yöneldim. Konuşmalarımız ve özellikle Ömer Hayyam’ın şiirlerini birbirimizle paylaşmamız bunda çok etkili oldu. Başlangıçta ikimizde Müslümandık ama Ömer Hayyam bize sorgulamanın kapısını araladı. Sürekli sorgulamaya başladık. Ben din ve tanrılara inanmayı reddettim. Son hatırladığım kadarıyla onda da köklü değişikler olmuştu. İrtibatımız koptuğu için şu an ne durumda olduğunu bilmiyorum.
1 yıl evde kaldığım sürede kendimi çok geliştirdim. YouTube sayesinde yeni iki arkadaş edinmiştim: Burak ve Abdulhadi. Birlikte felsefi tartışmalar yaparak kendimizi geliştirdik. Öyle ki Sokrates bile dirilse, at sineği ile baş edebilecek tek kişilerin bizler olduğuna inanıyordum.
Uzun süre felsefe kitabı okumayı reddettim. Özgünlüğümün bozulmasını istemiyordum. Boş bir kafayla okusaydım her düşünce mantıklı gelecek ve sorgulama yeteneğim henüz çok zayıf olduğu için karşılaştığım her düşünceyi kabul etmek zorunda kalacaktım. Önce kendi altyapımı oluşturmalı ve sonra geçmiş filozofları okumalıydım.
Sorgulama konusunda harikalar yarattığımı farkedince kitap okumaya karar verdim. Önemli filozofları özet halinde anlatan bir kitap alarak işe başladım. Okumaya başladığımda beynimden vurulmuşa döndüm. Düşündüğüm her şey daha önce düşünülmüştü! Nasıl olabilirdi böyle bir şey?
Yeni hayalim mükemmel bir felsefe kitabı yazıp dünyada yankı uyandırmaktı. Artık bunu yapamazdım. Düşüncelerimi yazsam bile “hayır bu senin dğeil başka bir filozofun düşüncesi” diyeceklerdi. İnsanların ne dediği her zaman önemsiz değildir. Eğer onların düşüncelerine dokunacak bir iş yapıyorsanız düşünceleri tabii ki çok önemliydi.
Pes etmedim. Kendimi soyutlaştıramamış olabilirim ama bu defa yeni hayalimin peşinden gitmeye kararlıydım. Düşüncelerimi geliştirdim. Kitap okumakta zorlandığım için buna devam edemedim. Bir sürü dizi ve film izlemeye başladım. Bence kitaplar kadar bazen onlardan daha yararlı olabiliyorlardı. Fight Club ve The Walking Dead izlemek bile devlet hakkında tutarlı sorgulamalar yapmak için yeterli olabilirdi. Evet, amacım sadece zevk almak değildi, izlediğim en küçük sahneden bile felsefi bir çıkarım yapmaktı.
Çoklu kişiliğe sahip olmasam da bazen öyle olduğumu düşünüyorum. Zihnimde birbirine tamamen zıt olan şeyler aynı anda mantıklı gelebiliyordu. Sürekli kendimi çürütüyor, düşüncelerimi değiştiriyor, farklı bakış açıları kazanıyordum. Sanki kişiliğim yokmuş gibi ama aynı zamanda birçok kişiymişim gibi.
Günümüz. Şu an felsefi anlatımlar yapmıyorum. Hayat şartlarımı iyileştirecek güce kavuştuğumda bunu yapacağım. Dünyanın tozunu attıracak, canı gönülden sevdiğim sofistlere eski saygınlığını yeniden kazandırarak Platon ve hayali karakteri Sokrates’i sahte tahtından indireceğim.
Önemsiz okul eğitimi:
Mezun: 2017 – Bayburt Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (Web Programcılığı)
Mezun: 2023 – Bayburt Üniversitesi/Uygulamalı Bilimler Fakültesi (Yönetim Bilişim Sistemleri)
Not:
Eskiden kim olduğumu soranlara aşağıdaki cevabı veriyordum. Gördüğünüz gibi düşüncelerim hızla değişiyor. Görüşmek üzere (:
Geçmişim son derece sıkıcı ve iç bunaltıcı olduğundan dolayı içinizi sıkmamak adına anlatmayacağım. Aynı şekilde düşüncelerim de büyük bir hızla değişim içerisinde olduğundan dolayı onları da anlatmam pek uygun olmayacaktır.
Peki ben kimim? İşte bu, henüz benim bile layıkıyla yanıtlayamadığım bir soru.
Hakkımda söyleyebileceğim tek şey şu olur:
Benim için oldukça karışık, yer yer sıkıntı verici, belki bir gün mutluluk sarhoşu yapacak bu garip hayatta kendi yolumu çizmeye çalışıyorum (:
 
            